10 Temmuz 2009 Cuma

Balkanlardan Göç ve Adapazarındaki Boşnak Muhacirler

BALKANLAR’DAN GÖÇ VE ADAPAZARI’NDAKİ BOSNALI MUHACİRLER

İnsanlık tarihinin yaşadığı en sıkıntılı olayların başında gelen bazı göçler bu hareketi gerçekleştiren topluluklar için yeni bir umut, yeni bir yaşam demek. Göçlerin bir kısmı iklim değişikliği kıtlık hastalık gibi tabii sebeplerle meydana geldiği gibi, savaş, mübadele, sürgün gibi trajik nedenlerle de meydana geliyordu. Göçün en büyük nedeni ise katliamlardı.
Son 300 yılda Anadolu’ya Balkanlar ve Kafkasya’dan milyonlarca insan göç etti. Bunların çoğu ise katliamlar nedeniyle gerçekleşen sürgündü. Osmanlı ve Türkiye hiçbir zaman dindaş ve soydaşlarına kapılarını kapatmadı. Önce Osmanlı Devleti’nde sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nde son 300 yıldır cereyan eden göç dalgaları sebep ve sonuçları itibariyle her iki devleti de derinden etkiledi. Osmanlı Devleti’nin Avrupa’dan geri çekilmesiyle oluşan bu göçler, siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal alanlardaki etkileriyle demografik yapıda oldukça derin etkilerde bulunmuştur.
İlk göç hareketleri makalemizin de konusunu oluşturan Balkanlarda başladı. II. Viyana kuşatması başarısızlıkla sonuçlanınca, Avusturya ordusuyla savaşan Osmanlı ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Avusturyalılar Üsküp’e kadar gelerek şehri yaktı. Saray-Bosna ve Selanik ile birlikte Balkanlar’daki en önemli üç merkezden biri olan Üsküp’ten 1687’deki bu olay sonrası İstanbul’a gelen göçmenler Unkapanı civarında bir mahalle kurdular.
Üsküp göçünden sonra da bir kısım göçler olmuştur. 1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla Mora’da bulunan Türkler göçe zorlanırken 20 bin Türk katledilmişti.
Balkanlar’da göçe yol açan büyük çaplı olaylardan biri, 93 Harbi diye adlandırılan Osmanlı-Rus savaşı idi. 1877-78 tarihlerinde Osmanlı Devleti’nin kaybettiği bu savaş sonrası Sırbistan, Karadağ, Romanya ilk defa bağımsız olurken, Bulgaristan özerk prenslik haline dönüştü. Rus birliklerinin Yeşilköy’e kadar yaklaştıkları savaş sonrasında 1 buçuk milyon insan göç etti. Bunların bir kısmı Balkanlar’daki kaybedilmemiş topraklara yerleştirildi.
1877-78 harbi neticesinde imzalanan Berlin Antlaşması’yla, Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki en uç ileri karakolu olan Bosna-Hersek, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun işgaline bırakılmıştı. Buranın Müslüman halkı olan Boşnaklar ise Hıristiyan bir devletin işgalinde yaşamayı bir türlü kabullenememişler ve göç etmeyi düşünmeye başlamışlardı. Avusturya’nın yaptığı çeşitli zulümler neticesinde 1882-1900 tarihleri arasında 120.000 kadar Boşnak, anavatan olarak gördükleri Osmanlı Devleti’ne göç etmişlerdir.
Adapazarı’na iskan edilen Bosna-Hersek muhacirlerinin sayısının 20 Ağustos 1311 (1 Eylül 1895) tarihli bir belgede 1104 nüfustan ibaret bulunduğu zikredilmiştir. Yine aynı belgede Bosnalı muhacirlerin her birinin durumu, isimleri, meslekleri ve yerleştikleri mahaller zikredilmiştir. 15 Mart 1316 (28 Mart 1900) tarihli diğer bir belgeden anlaşıldığına göre, Adapazarı civarında Gökçe Viran adlı mevkide kurutulan bataklıktan 15.000 dönüm arazinin 4.624 dönümü Boşnak muhacirlerine tahsil edilmişti.
Adapazarı’na yerleştirilen Bosnalıların yerleştikleri semte Hamidiye denmiştir. Bu durum 23 Eylül 1316 (6 Ekim 1900) tarihli bir belgede şu şekilde anlatılmıştır:
“Adapazarı'nda Cami-i Cedid mahallesinde iskan edilen Rumeli ve Bosna ve Tatar muhacirlerinden Bosnalıların bulunduğu semtin Hamidiye ve Tatarların mütevazi oldukları cihetin Mecidiye namlarıyla bittevsim iki mahalle teşkili hakkında”
Bu dönemde Adapazarı’na, Çerkez, Gürcü, Boşnak gibi etnik unsurlar tarafından yapılan göçlerin büyük çoğunluğu Boşnak muhacirleri tarafından yapılmıştı.
93 Harbi’nden sonraki en yoğun göç dalgası ise 1912 Balkan Savaşı’nda patlak verdi. Müslüman tebaa, savaş boyunca sürekli, irili ufaklı katliama uğradı. 1. Balkan Savaşı sonunda Bulgarlar Çatalca’ya kadar ilerlediler ve çok büyük katliamlar yaptılar. Görülen mezalimler üzerine 20. yüzyıl Avrupa tarihinin en önemli göç süreçlerinden biri de başlamış oldu. Balkan Harbi’ni yakından izleyen bir Fransız gazeteci olan Stephane Lauzanne, göçmen kafilelerini şöyle anlatıyordu:
“Demiryolu yaralıları getirirken göçmenlerde yolları dolduruyordu. Yavaş yavaş İstanbul kapılarında acayip bir kalabalık göründü. Bütün mülteciler toplanmıştı. Bir müddet sonra İstanbul’un yolları geçilmez bir hal aldı. Kaba bir örtü ile örtünmüş öküz arabası konvoyu göz alabildiğine uzanıyordu. Her arabada sandıklar arasında bir saman yığını üzerine kadınlar ve çocuklar uzanmış yatıyorlardı. Bütün bu zavallılar savaştan kaçmışlar köylerini terk ederek İstanbul’a canlarını zor atmışlar sokaklarda meydanlarda ve cami civarlarında açıkta uyuyorlardı.... işte bunlar askeri yenilginin göçe zorladığı insanlardı.”
Savaş sonrası Selanik’e de bir çok göçmen aile geldi. gelen göçmen sayısı 30.000 kadardı. Bunların 388’i Boşnak muhaciriydi. Ancak bu muhacirler daha sonradan Anadolu’ya gelmek zorunda kaldılar.

KULAĞINDA KÜPE OLSUN UNUTMA

Rumeli’nin dağı taşı ağlıyor
Kan içinde her subaşı ağlıyor
Parçalanmış gövdelerin yanında
Can çekişen arkadaşı ağlıyor

Bak şu yurda tek bir ocak tütmüyor
Issız kalmış bülbülleri ötmüyor
O sevimli ovaları kurt almış
Bir çobancık davarları gütmüyor

Kara toprak kandan olmuş kırmızı
Doğrandıkça Türk kadını Türk kızı
Can evine canavarca saldırmış
Sürü sürü ırz ve namus hırsızı

Mihraplara haç asılmış, ezanlar
Susturulmuş güm güm ötüyor çanlar
Camilerin minberleri yakılmış
Çizme ile çiğneniyor Kur’anlar

Ey Müslüman kendini hiç avutma
Yüreğini öç almadan soğutma
İnim inim inleyişi yurdunun
Kulağında küpe olsun unutma

14 Ağustos 1913 tarihinde Tahirü’l Mevlevi tarafından yazılan bu şiir, Rumeli Muhacirin-i İslamiye Cemiyeti tarafından muhacirlere yardım toplamak amacıyla “Bulgar Mezalimi İntikam Levhası” ana başlığı altında bastırılmıştır.

19 ve 20. yüzyıllarda milyonlarca kişi Balkanlar ve Kafkasya’dan Anadolu’ya göç etti. 12 milyon olan nüfus, 1914’te 16 milyona yükselmişti. Osmanlı devleti göçü, hem topraklarında yaşayan gayrimüslim nüfusu dengelemek hem de çöken tarım ekonomisini canlandırmak için kullanmayı bildi. Başlarda yerleştirmede bazı aksaklıklar çıktıysa da, sonraki göçlerde daha planlı ve isabetli davranıldı. Kafkasya’dan ve Balkanlar’dan çeşitli tarihlerde gelenlerle önceden yerleşenler arasındaki rekabet duygusu, şehrin yeri ve iktisadi bakımdan sahip olduğu imkanlar, sanayileşme hareketine yol açmakta gecikmemiştir.
Osmanlı topraklarına gelen göçlerin devlete ve Adapazarı’na yaptığı sosyo-ekonomik etkilere baktığımızda: 19 yüzyılda emek problemi mevcuttu. Göçler bu problemi aşmada etkili olmuştu. Ekonomiyi yeniden organize etme, ekonomiyi canlandırma noktasında da Osmanlı için bir avantaj olmuştur.
Baştan sona tarım ekonomisi niteliğine sahip olan Osmanlı ekonomisi tarım yapılabilecek arazi fazlasıyla olmasına rağmen işleyecek olan insan sayısı azdı. Nüfus dengesini yeniden kurmak isteyen Osmanlı, gelen muhacirleri hem tarım arazilerindeki boşalma, hem de gayrimüslim nüfus gerçeklerine göre iskan etti.
Geçtiğimiz yüzyıllarda Sakarya yöresi zengin ve değerli ormanlara sahipti. Ormanların bol oluşu Adapazarı’nda ağaç endüstrisine dayalı çeşitli sanayi kollarının kurulmasını sağlamıştır. Orman ürünlerinin pazarlanmasıyla, bölgede önemli sermaye birikimi sağlanmış; ormanlar kesildikçe ve bataklar kurutuldukça yerini verimli tarım arazilerine bırakmıştı. Balkanlar ve Kafkasya’dan gelen göçmenlerin bir çoğu işte bu bölgelere yerleştirildiler.
Boşnak muhacirlerin yerleştirilmelerinde kısa zamanda lisan ve adetlere uyum göstermelerini ön planda tutmuştur. 1878’den sonra başlayan ve günümüze kadar devam eden göçlerin neticesi olarak şu anda da Türkiye’nin 30’u aşkın vilayetinde Bosna asıllı vatandaşımız yaşamaktadır. Gerek Balkan harpleri gerekse İstiklal Harbi’nden sonra ve hatta günümüzde dahi devletin Boşnakların Türkiye’ye yerleştirilmesinde çok seçici davranmadığı ve bu unsuru kabul ettiğini görmekteyiz. Özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında, devletin ihtiyaç hissettiği potansiyel insan gücünün sağlanmasında, dağıtılarak yerleştirilen ve bu sayede Türkiye şartlarına kolaylıkla uyum gösteren bu Boşnak muhacirlerin önemli bir katkısı olduğunu söyleyebiliriz. Göç eden Boşnak muhacirler de Osmanlı zamanından beri devam eden alışkanlık ve kız alıp verme gibi akrabalık ilişkileri sayesinde kendilerini Türk kabul edip, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en sadık toplulukları arasında yer almışlardı.
Türkiye’de şahsi teşebbüs ve özel sermaye ile kurulan ve günümüze kadar yaşamını sürdüren ilk banka, 14 Ocak 1914 tarihinde Adapazarı’nda “Adapazarı İslam Ticaret Bankası” adıyla kurulmuştu. Daha sonraları adını Türk Ticaret Bankası olarak değiştiren bu bankanın kurulmasıyla bankacılık tarihimiz yeni ve çok önemli bir aşamaya ulaşmış oluyordu. Göç kaynağı itibariyle Bosna, Silistre, Niğbolu, Diyarbakır gibi bölgelerden gelip Adapazarı’na yerleşmiş olanların da içinde bulunduğu 13 müteşebbis, bu ilk özel teşebbüs bankayı Adapazarı’nda kurmuştur. Banka kurucularından olup Bosnalı bir muhacir olan Hacı Adem Beyzade İbrahim o dönemin Karasu Nahiyesi Belediye Reisi idi. Bankanın Kuruculardan olan İbrahim Bey, bankanın belli bir müddet idare meclisi reisliği yapmıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere Bosnalı muhacirlerin arasından üst kademelerde görev almış kişiler çıkmıştır.
Balkan göçmenleri istiklal harbinde büyük mücadele vermişlerdir. İstiklal Harbi’ndeki komutanların başta Atatürk olmak üzere büyük kısmı Rumeli kökenli idi. Orgeneraller M. Salih Omurtak (1889 Selanik), Fahrettin Altay (1880 İşkodra), İzzettin Çalışlar (1882 Yanya) ve Kazım F. Özalp (1880 Köprülü) Atatürk ile birlikte mücadele veren Rumelili komutanlardandı. Büyük şairler Mehmet Akif Ersoy (Arnavutluk), Yahya Kemal Beyatlı da (Üsküp) kökenli Rumelili şairlerimizdendir.
Cumhuriyet dönemindeki göçlere bakacak olursak bu dönemde Anadolu’ya yapılan ilk büyük çaplı göç 1923 mübadelesi ile oldu. Bu göç olayında Anadolu’ya 500 bin civarında Müslüman geldi gelenler Rumların boşalttıkları yerlere yerleştirildi. 1995’ye kadar Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılan göçlerin %25’i Yunanistan kökenli idi. Yapılan en büyük göç ise Bulgar göçü idi. Bu göç 1989’a kadar sürdü. 800 bin kişi Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etti. Yine Yugoslavya ve Romanya’dan da 400 bini aşkın kişi Türkiye’ye gelerek yerleşti. 1992 yılında bağımsızlığını ilan eden Bosna Hersek Sırp katliamına sahne oldu. Yüz binlerce kişi ülkesini terk etti. Bunların 20 bin kadarı da Türkiye’ye getirildi.
Tarih boyunca büyük bir çoğunluğu yapılan zulümler sonucu meydana gelen göçlerden Adapazarı da etkilenmiştir. Şehrimizin şu anki nüfusunun büyük bir çoğunluğunun Anadolu dışından veya iller arası gelen göçler neticesinde oluştuğu muhakkaktır. Bu makalemizde Balkan Göçlerini ve bu göçlerin bir bölümünü teşkil eden Boşnak muhacirlerini işledik. Adapazarı’na ilk ayak bastıklarında ekonomik ve kültürel bakımdan büyük zorluklarla karşılaşan Boşnaklar, zamanla bölgeye uyum sağlamış, örf ve adetlerini korumuş, yaptıkları iktisadi girişimlerle de bölge ekonomisine büyük katkılarda bulunmuşlardır.



KAYNAKLAR

-BOA. MV. 1263/35-2
-BOA, Y.A.RES, 110/14
-BOA, Y.PRK.MYD. 17/6.
-BOA. ŞD. 1577/23
-BOA. Y. PRK.MYD. 17/6
-BOA, Y.A.RES, 108/87


-Donald Quataert, The Ottoman Empire, 1700-1922, Cambridge University Press, New York, 2000
-Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913), Ankara, 1994
-Münir Kutluata, Sakarya’da Bankacılık ve Türk Ticaret Bankası – The History of Türk Ticaret Bankası and Its Function in Sakarya, İstanbul 1972
-H. Yıldırım Ağanoğlu, Osmanlı’dan Cumhuriyete Balkanların Makus Tarihi Göç, İstanbul, 2001
-O. Arı-C. O. Tütengil, Adapazarı’na Göç ve Çalışma Hayatına İntibak Araştırması The Migration To Adapazarı, İstanbul, 1968
-Emin Akdağ-Haşim Söylemez, “Ateşten Cennete Kaçış”, Aksiyon Haftalık Haber Dergisi, 24 Mayıs 2004, Sayı: 494
-Misha Glenny, Balkanlar 1804-1999 Milliyetçilik, Savaş ve büyük güçler, Çev. Mehmet Harmancı, İstanbul, 2001

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder