14 Temmuz 2009 Salı

Sophan (Sapanca) Dağı Savaşı ve Bölgedeki Mücadele

İmparator Ramonos Diogenes’in yerine tahta çıkan VII. Mihael Dukas (1071-1078), Anadolu’daki Selçuklu fetihlerini önlemek amacıyla İsak Komnenos’u kardeşi Alexis ile emrinde 400 askeri bulunan Frank başbuğlarından Russel’i büyük kuvvetlerle 1072’de Anadolu’ya sevk etmişti. Malazgird’de Romanos Diogenes’e hıyanet eden Russel Bizans’ın perişanlığından faydalanarak Anadolu’da bir devlet kurmak teşebbüsüne girişti.[1] Russel (Ursel), maiyetindeki az sayıda askerle birlikte Anadolu’da kuvvet toplamaya başladı. İmparator, hem Russel’i yakalamak hem de Türk kuvvetlerinin akınlarını durdurmak amacıyla büyük bir orduyu İonnes Dukas ve Nikephoros Botaniates’in idaresinde Anadolu’ya sevk etti.
Önce Russel üzerine yürüyen Dukas, onunla Sakarya ırmağı yörelerinde giriştiği savaşta yenilgiye uğradıktan başka Botanites’le birlikte esir düştü. Russel esir aldığı İonnes Dukas’ı imparator ilan etti. (Saphan) Sapanca Dağı’na çekilip İstanbul’u ele geçirme hazırlıklarına başlayan Russel, böylece Sakarya ve İzmit havalisinde hakimiyetini kurmuş oluyordu. [2]
Gelişmelerden şaşkına dönen imparator Mihael, bu sırada güçlü bir orduya sahip olan Artuk Bey’le bir antlaşma imzalamaya mecbur oldu. Böylece Sakarya nehrini geçen Artuk, Russel’in Sapanca dağındaki karargahına öncü kuvvetleriyle baskın yaptı. Daha sonra da asıl ana kuvvetlerle yapılan çarpışmalarda Russel’i mağlup edip Russel’le birlikte İonnes Dukas’ı esir aldı. Russel’i fidye karşılığı Franklara ve Yuannis’i de imparatora teslim etti. Bu sayede karşısında hiçbir engel kalmayan Artuk, İzmit, Sakarya ve Marmara sahillerine kadar olan bölgeye yeniden hakim oldu (1072).[3] Bu dönemde bölgedeki mücadeleler daha çok doğrudan merkeze bağlı Selçuklu birliklerince yürütülüyordu.
Büyük Selçuklu Devleti içersinde saltanat kavgaları sürmekteydi. 1072’de Alparslan öldürülünce, yerine vasiyet üzerine oğlu Melikşah geçirildi. Amcası Kavurt Melikşah’ın saltanatını tanımayarak ayaklanınca Melikşah, Anadolu fütuhatına katılarak çok büyük başarılar elde etmiş, orta ve kuzeybatı Anadolu’da Faaliyetlerde bulunup; Sakarya Bölgesini de alan Artuk Bey’i geri çağırdı. Artuk Bey’in ayrılmasından sonra, Sakarya ve çevresi kısa bir süre için yeniden Bizanslıların eline geçti.[4]
Alpaslan’ın ölümü ve Melikşah’ın saltanatı sırasında Kutalmış’ın dört oğlu Anadolu’da fetihlere başlamıştı. Bunlardan Süleyman Şah, Anadolu içlerine kadar ilerleyerek 1075’te kardeşi Mansur ile birlikte İznik’e kadar ilerleyerek Bizans’ın çok önemli merkezlerinden olan bu şehri fethedip hakimiyetini tesis etti.
İznik’i kendisine merkez edinen Süleyman Şah kısa süre içinde başta Bursa ve İzmit olmak üzere tüm Sakarya havzası, Kocaeli yarımadası ve Marmara kıyılarını ele geçirerek Anadolu’nun en batı ucunda güçlü bir yönetim oluşturarak Türkiye Selçuklu Devleti’nin temellerini attı.
Kutalmışoğulları Batı yönünde fetihlere devam ettiler. Bu arada Bizans’taki taht mücadelelerinden geniş ölçüde yararlandılar. Nikephoros Botaneiates 7 Ocak 1078’de kendini imparator ilan ederek Kutalmişoğulları’nın yardımını sağlamıştı. Nihayet o 24 Mart’ta İstanbul’a girerek imparator oldu. Yine imparatorluk mücadelesinde bulunan Nikephoros Bryennios da onların yardımıyla mağlup ve esir edilmişti. Bundan sonra Kutalmışoğulları Boğazlara yakın çevrelerde yerleşmişler, böylece İzmit ve çevresi Selçukluların eline geçmişti.[5]
Bizans İmparatoru I. Alexius zamanında (1081-1116) Bizanslılarla Selçukluların sınırı Kartelimen-Pelekanon (Kartal-Maltepe) hattından geçiyordu. Böylece Sakarya yöresindeki topraklar Selçukluların egemenliği altında idi.[6]
Süleyman Şah’ın bölgedeki hakimiyeti ve başarılı fetihlerinin duyulmasıyla Azerbaycan ve Güneydoğudan yoğun Türk kitleleri buraya doğru akın ederek kendisine iltihak ettiler ve bölgedeki Türk nüfusunun süratle artmasını sağladılar.
Süleyman Şah’ın ölümünden sonra Sakarya bölgesinde kurulan düzen, bir yandan Bizans diğer yandan Büyük Selçuklu devletine bağlı kuvvetlerin tazyikiyle karşı karşıyadır. Buna rağmen bölgedeki Türk hakimiyeti varlığını korumuştur.
Süleyman Şah’ın oğlu Kılıçarslan bölgede Bizans’ın eline düşen şehir ve kaleleri fethetmek üzere mücadeleye girişti. İmparator Aleksios, Türk akınlarının İzmit cihetinde yoğunlaşması üzerine bazı tedbirler aldı. Sapanca gölü ile İzmit Körfezi arasına büyük bir hendek kazdırmaya başladı. İçini su ile dolduracağı hendeği koruyacak kaleler inşasına girişti. Fakat bu projeyi tamamlamadan Mayıs 1096’da haçlı kuvvetlerinin Tuna’yı aşarak İmparatorluk topraklarına girdiğini öğrendi.
Haçlı orduları 1097 yılı başında İstanbul’a geldiler. Haçlı kumandanları imparator Aleksios’la Bizans’ın kendilerine sağlayacağı yardıma karşılık Anadolu’da ele geçirecekleri yerleri bu devlete bırakacakları hususunda bir anlaşma yaptılar. Haçlılar, Bizans kuvvetleriyle birlikte İzmit üzerinden Türk topraklarına girdiler. Haçlıların çoğu Anadolu’ya sızarken Geyve Boğazı’nı kullanmışlardır. 6 Mayıs’ta İznik önlerine geldiler. İznik’ten çekilmek zorunda kalan Kılıçarslan, Batı Anadolu ve Sakarya yöresini tekrar Bizans’a bırakmak zorunda kalıp Konya’yı merkez edinerek devletini Orta Anadolu’da teşkilatlandırdı.[7]
Görüldüğü gibi IV. Haçlı seferinde (1204), haçlılar, İstanbul’u ele geçirerek, Latin İmparatorluğu’nu kurdular. İznik’e kaçan Bizans İmparatoru Aleksios’un damadı Theodoros Laskaris, burada imparatorluğunu ilan etti. Bu dönemde Sakarya ve yöresi, İznik Bizans İmparatorluğu sınırları içinde kaldı. 1061’de Latin İmparatorluğu yıkıldı ve İstanbul yeniden Bizans’ın eline geçti. Bundan sonra Bursa, Bilecik, İzmit, Sakarya yörelerinde yönetim gevşedi ve buradaki Bizanslı valiler yarı bağımsız duruma geldiler. Selçuklularca sınır bölgelerine yerleştirilmiş olan Türkmenler de, bundan yararlanarak Bizans topraklarına saldırılar düzenliyorlardı. [8]
Haçlı seferleri Türklerin bölgedeki hakimiyetini sekteye uğratmıştır. XII. Yüzyılın ikinci yarısından sonra Türk akınları zaman zaman Sakarya boylarına kadar uzanmakla birlikte, bölgenin tekrar Türk hakimiyetine intikali iki yüzyıl kadar gecikecektir.

[1] Erendil, Sakarya, s. 25; Turan, a.g.e, s. 51
[2] Yücel, Yaşar-Sevim, Ali, Türkiye Tarihi, Ankara, 1990, cilt:1, s. 63-64
[3] Turan, a.g.e, s. 51-52
[4] Meriç, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 2000, s.104; Yurt ansiklopedisi, s. 6455
[5] Meriç, a.g.e, s. 105
[6] Erendil, Sakarya, s. 20
[7] Erendil, Sakarya, s. 20, Köksal, a.g.m, s.31-40; İşsever, Ahi Naci, Taraklı, Ankara, 1994, s. 15
[8] Yurt Ansiklopedisi, s. 6456

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder